Bunlar ve Daha Fazlası

6 Ağustos 2015 Perşembe

Bugün ne İzlesek? -1

Herkese günaydın! Umarım keyifli bir Ağustos geçiriyorsunuzdur. Havalar da çok sıcak bu aralar değil mi? Kendinize dikkat edin ve bu yaz bol bol su içmeyi unutmayın :)

Bugünkü yazımda sizinle filmler hakkında konuşmak istiyorum.


Beni yakından tanıyan ailem ve dostlarim beni kisaca size anlatacak olsa, durumu ciddi bir filmkolik olarak tanımlayabilirler. Bir oturuşta sıkılmadan saatlerce üstüste film izleyebilmemi ve filmleri bu kadar ciddiye almamı da oldukça ilginç karşılarlar. Haksız da sayılmazlar gerçi şöyle bir düşününce. Bazı günler dışarı çıktığımda, çok sosyal ortamlarda bile "acaba burada olmak yerine evde oturup film mi izleseydim?" diye düşündüğüm zamanlar oldu. Bunu benden başka yapmış olan var mı bazen hakkaten merak ediyorum. Belki de bendedir tuhaflik.


Hayatı filmlerde yaşıyorum desem yeridir sanırım. Buna vakit kaybı diyebilirsiniz ama ben bundan hiçbir zaman pişmanlık duymadım, çünkü filmler küçüklüğümden bu yana hayallerimi süsleyen ve hayal gücümü geniş tutan unsurlardan biriydi. Seyahat etme, dünyayı keşfetme isteğim ve yeni diller öğrenme hevesim hep filmlerle başladı aslında bakarsanız. Filmler elbette gerçekliğin aynası değildir ama bize ufak da olsa farklı yaşantılardan kesitler verir, bizi Londra'nın karanlık ara sokaklarından Tokyo'nun rengarenk ışıklı caddelerine kadar götürebilir. 


Anlayacağınız büyük bir sinema aşığıyım. Dram, Biyografi ve Bilimkurgu çok severim. Her yıl vizyona girmelerini heyecanla beklediğimiz popüler "blockbuster" filmlerin yanı sıra bağımsız filmler de izlemekten ayrı bir keyif alırım. Sık sık İstanbul'da veya Ankara'da yapılan festivallerden mutlaka en az bir iki film yakalamaya çalışırım. Yeni sinema dünyalarını keşfedebilmek için de sürekli araştırmalar yaparım. Konu film olunca, kesinlikle bulduğumla yetinmeyi bilmem. Mesela şu sıralar Fransız yeni dalga filmleri, İran yapımı filmleri, Kore yapımı filmlerine ve bağımsız Hint filmlerine ilgim arttı. Sırf bu sebepten yarıda bıraktığım Fransızca ve Korece'yi tekrar öğrenmeye başlamak istedim.


Nostaljik filmler de kesinlikle olmazsa olmazlarımdandır. Bana hiçbir şey gece vakti yatağımın içinde kıvrılıp bir Charlie Chaplin filmi seyrederken yavaşca uykuya dalmanın verdiği keyfi veremez. Hiçbir gizem veya polisiye filmi bana Alfred Hitchcock filmlerinin yaşattığı heyecan ve gerilimi yaşatamaz. Nedir sebebi bilmiyorum ama bana her zaman çok huzur vermiştir eski filmler. Beni alıp bambaşka bir zamana bambaşka bir dünyaya götürüverirler bir anda. Bir iki saatliğine de olsa bütün dertler ve sorumluluklar unutuverilir. Bazen insanın tek yapmak istediği, hayatta hiçbir dert yokmuşcasına Mary Poppins'le birlikte dans etmek ve şarkı söylemektir.


Bunların hepsini neden anlatıyorum açıkçası ben de bilmiyorum. Ehe. Konu sevdiğim bir alana gelince geveleyebiliyorum bazen bu yüzden kusuruma bakmayın (Hala geç değil bak çıkmanız için kesin yine uzatmaya devam ederim ben şimdi).  Ben sadece bir film tiryakisi olarak izleyip de çok beğendiğim filmlerle ilgili yorumlarımı (spoiler vermemeye "çalışarak") sizlerle de paylaşmak istedim. Ne bileyim bir film izlemek istiyorsanız ama benim gibi ne izleyeceğinize bir türlü karar veremeyenlerdenseniz, film seçme süreniz bir filmin kendi süresinden daha fazla sürüyorsa ilgi alanlarınıza göre önerilerde de bulunmak isterim. Siz de bana öneriler verin.


Evet şimdi gelelim önemli kısma. Bugün size önermek istediğim film daha çok "eskici"lere hitap edecektir.


Birkaç gün önce, 1934'te Frank Capra'nın yönetmenliğinde yapılmış olan, It Happened One Night adlı filmini izledim vuruldum ve şimdi sizin de izlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum.




Belki duymuşsunuzdur. Bir film veya medya/iletişim öğrencisiyseniz kesin biliyorsunuzdur. Belki "ölmeden önce izlemeniz gereken 100 film"veya "imdb top 250" gibi listelerde dolaşırken sayısız kez görmüşsünüzdür de "amaan boşver" diyerek atlamışsınızdır.


Ben daha önce Capra'nın It's a Wonderful Life adlı başka bir yapıtını izlemiştim ve gerçekten çok beğenmiştim. Bunun da bir Capra eseri olduğunu görünce hemen balıklama atlayip izlemeye karar verdim ve o andan itibaren en sevdiğim filmler arasına girmeye başarabildi. It Happened One Night, bana göre film tarihinde çekilmiş en sevimli ve en komik romantik komedi yapıtlarındandır. Aslinda Büyük Buhran dönemi Amerikan sinemasinin en bilinen ve sevilen eserlerindendir, ama belki günümüzde bir Marilyn Monroe filminin yapıldıği kadar reklamı yapılmamıştır.


Filmin öyküsü aslında günümüze göre oldukça klişe denebilecek bir türden, ama bu klişelerin kullanıldığı ilk klasik örneklerden olduğu için bana çok orijinal, abartısız, ilginç ve sürükleyici geldi.



Filmi izledikten sonra beş dalda Oscar ödülü aldığını da öğrendiğimde çok da şaşırmadım.

It Happened One Night bir aşk öyküsüduür. Ellie Andrews adında şımarık bir aktris, babasının kendisiyle evlenmesini istemediği ve engellemeye çalıştığı "işe yaramaz" bir playboyla evlenebilmek ve milyoner babasının baskısından kurtulabilmek için içinde bulunduğu tekneden denize atlar ve yüzerek kaçar. New York'a kaçarken otobüs yolculuğu sırasında Peter Warne adında işsiz bir gazeteciyle tanışır. Tanıştıktan kısa bir süre sonra Ellie ve Peter birbiriyle uğraşıp dalaşmaya başlar. Peter tanıştığı kişinin kim olduğunu öğrendiğindeyse "kayıplarda" olan Ellie Andrews'ın haberini yaparak durumdan faydalanmak ister. Andrews, bunu engellemek için Peter'ı kızdırmamaya özen gösterir ve ikisi birbiriyle anlaşmaya çalışırlar. Bir süre sonra yolda yaşadıkları aksilikler ve maceralar sonucunda aşık olurlar ve o zaman işler değişir. E daha fazla yazmayayım da geri kalanı sürpriz olsun.



Filmin komedi unsuru günümüz romantik-komedilerine göre daha ağır basıyor. Bu nedenle romantik-komedi türünü çoğunlukla sevmesem de, bu filme hayran kaldım diyebilirim. Öyle abartılı öpüşme ve sevişme sahneleri yok, aldatma ve intikam yok. Bu sadeliğine rağmen filmi bir saniye bile sıkılmadan izleyebiliyorsunuz. Bana göre filmi çekici kılan en büyük özellikler; başroldeki karakterlerin doğallığı, zekası ve nükteli sözlerle dolu diyaloglarıdır. 



 


Ben daha önce bir romantik komedi filminde bu kadar güldüğümü ve ağzım açık izlediğimi hatırlamıyorum. Siz de bir boş vaktinizde kafa dağıtmak için veya çok iyi geçmeyen bir gününüzde biraz moral bulmak için bu filmi mutlaka izleyin. Söz veriyorum pişman olmayacaksınız :) 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder